24 Ağustos 2016 Çarşamba

Dental İmplant

İmplant, vücut içerisine ve canlı dokulara yerleştirilen cansız maddeleri ifade eder. Dental implantlar ise, eksik olan bir veya birden çok dişin yerine, kaybedilen fonksiyon ve estetiği geri kazandıracak, cerrahi olarak çene kemikleri içine açılan yuvalara yerleştirilen titanyum esaslı vida veya kök şeklinde yapılardır.
Diş kaybı ile ortaya çıkan en önemli sorunlardan biri, ilgili bölgede çene kemiğindeki kayıptır. Ayrıca, diş çekimi sonrasında bölge boş bırakılırsa, zamanla çevredeki dişler boşluğu kapatma eğiliminde olacaktır. Bu da komşu dişlerde eğilme, karşıt çenedeki dişte/dişlerde ise uzama anlamına gelmektedir. Dişsiz bölgeye uygulanan dental implant, hem çene kemiğine çiğneme kuvveti ileteceğinden kemik erimesini önler, hem de çevredeki dişlere herhangi bir müdahalede bulunulmaksızın yer tutucu görevi görür.

İmplant nasıl planlanır? İmplant cerrahisinin uygulanabilmesi için en önemli kriter, uygulama planlanan bölgedeki kemik hacmidir. Bundan kasıt, kemiğin genişliği ve yüksekliğidir. Çevredeki anatomik oluşumlar (damarlar, sinirler, sinüs ve burun boşlukları vb.) ile implant arasında en az 2 mm, komşu diş ile implant arasında en az 1.5 mm, iki implant arasında en az 3 mm mesafe olmalıdır. İmplant cerrahisinden önce alınacak bilgisayarlı tomografi (BT) kaydı ile 3 boyutlu olarak ayrıntılı planlama yapmak ve uygulanacak implant sayısı, boyu ve çapına karar vermek en doğru yaklaşımdır.

Kimlere implant yapılabilir? İmplant, fiziksel gelişimini tamamlamış tüm bireylere uygulanabilir. İleri yaşlarda ise, cerrahiye engel herhangi bir sistemik sağlık sorunu bulunmadığı sürece implant uygulanabilir. Diyabet, hipertansiyon gibi sistemik hastalıklar varlığında, düzenli kontroller ve uygun ilaç kullanımı, ayrıca hastayı takip eden hekimin onayı ile dental implant cerrahisi gerçekleştirilebilir. Sigara kullanan hastalarda ise, buna ek olarak ağız bakım alışkanlıkları da yetersizse, implantın başarı oranı düşecektir. Böyle hastaların ağız hijyenine aksatmadan özen göstermesi ve sigarayı mümkün olduğunca azaltması önerilir.

Diş çekiminden hemen sonra implant yerleştirilir mi? Diş kaybı periodontal hastalık sebebiyle olmadıkça, diş çekilir çekilmez implant yerleştirilebilir. Ancak, periodontal hastalık nedeniyle kaybedilen dişlerin çevresinde halihazırda kemik kaybı var olduğundan, diş çekiminden sonra en az 2 ay iyileşme için beklemek gerekir. Bazen bu dişlerin çekimi cerrahi koşullar altında yapılıp çekimden sonra oluşan boşluğa kemik grefti veya biyomateryaller konulması düşünülebilir, böylece kemik hacminin artırılması amaçlanır.

İmplantın üzerine ne zaman, nasıl protez yapılabilir? İmplantın kemik içindeki stabilizasyonu iki aşamada değerlendirilir. Cerrahi sırasında implantın kemiğe sıkıca yerleşmesi, "birincil (primer) stabilizasyon" olarak tanımlanır. Primer stabilizasyon ne kadar güçlü ise, implantın kemik ile oluşturacağı "osseointegrasyon" denilen ikincil bağlantı da o denli eksiksiz olacaktır. İmplant cerrahi sırasında kemiğe uygun şekilde sıkışmıyorsa, bir miktar hareketliyse, çevresinde istenilen şekilde osseointegrasyon gerçekleşemez. Primer stabilizasyonu güçlü ve direkt olarak çiğneme kuvveti almayan implantlarda üst yapının (ağız içinde görünen kısım) erken yüklenmesi mümkündür. Erken yükleme, implant yerleştirildikten en az 2 hafta sonra yapılır. Standart implant cerrahilerinde ise, kemiğin tipi de yükleme kararında bir etkendir ve üst yapı için yaklaşık 3-6 ay beklemek uygundur. Bu süreçte hastanın, implanta kuvvet gelmeyecek şekilde geçici bir protez kullanması mümkündür.
İmplant cerrahisi:
  1. Tek diş eksikliklerinde,
  2. Bölgesel dişsizlikte,
  3. Tam dişsizlikte uygulanabilir.

İmplantların üzerine, eksik diş miktarına bağlı olmakla birlikte, sabit porselen üst yapılar veya hareketli protezler planlanabilir. Bu karar, vakadan vakaya değişeceğinden, hekim ile hastanın tedavi öncesinde planlama aşamasında tüm seçenekleri gözden geçirmesi ve uygun yöntemi birlikte seçmeleri önemlidir.


Yeterli kemik olmadığı durumlarda implant bir hayal mi? İmplant için yeterli kemik hacminin olmadığı durumlarda, ileri cerrahi teknikler düşünülebilir. Bunlardan en çok başvurulan yöntemler, sinüs yükseltme operasyonları ve kemik augmentasyonudur. 

Uzun süren dişsizlik durumlarında, çene kemiği erimeye başlar. Bu durum, maksiller sinüs denilen kemik içindeki boşlukların sarkmasına sebep olur ve implantı yerleştirecek yeterli kemik yüksekliği bulunmayabilir. Bu durumda sinüs yükseltme operasyonları düşünülür.

Yine uzun süren dişsizlik durumlarında hem kemik yüksekliği hem de kemik genişliğinde kayıplar meydana gelir. Bu durumda, hastanın kendi kemiğinden elde edilecek blok şeklinde kemik ve/veya kemik grefti ile hacimsel artış sağlamak mümkündür. Bu cerrahi teknik, "augmentasyon" olarak adlandırılır.
Bu tekniklere ek olarak başka ileri cerrahi yöntemleri de mevcuttur. Burada önemli olan nokta, hastanın ve hekimin karşılıklı iletişimi, tedaviden beklentileri ve tüm bunlar ışığında doğru planlamadır.

İmplantın herhangi bir riski var mı? Ya vücudum implantı redderse? Canım yanacak mı? Vücudun implantı reddetmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Ancak, implant cerrahisi uygun koşullar altında yapılmazsa, enfeksiyon gelişimi söz konusu olabilir. Bu cerrahi muhakkak steril şartlarda yapılmalıdır, gerekli hallerde işlem sonrası antibiyotik tedavisi uygulanmalıdır. İşlem sırasında lokal anestezi etkisi altında olacağından, hastanın herhangi bir acı/ağrı duyması olası değildir. Anestezi etkisi geçtikten sonra ise, hafif veya orta şiddette sızlama duyulabilir. Bunun için hekiminiz ağrı kesici reçete edecektir.
Dişlerin bakımı gibi implant ve çevresinin bakımı da çok önemlidir. Uygun ağız hijyeni sağlanmadığında, implant çevresinde, dişin çevresinde görüldüğünden çok daha hızlı ve şiddetli şekilde periodontal hastalık başlar ve kemik kaybı görülebilir. Bu tablo, ihmal edilirse, implantın kaybına dek gidebilir.

Tedavi pahalı mı? İmplant tedavisi pahalı bir tedavidir. Bunda, kullanılan tüm malzemenin ithal olmasıve sağlıklı implant üretimi için yüksek teknolojiye ihtiyaç duyulması önemli bir faktördür. Ayrıca, döviz kurlarında görülen değişimlerden etkilenmektedir. Kesin fiyat, uygulanacak implant çapı, tipi, sayısı; implant üstü protezin niteliği; ileri cerrahi tekniklere göre değişecektir. Bunun için muhakkak ayrıntılı bir muayene olmanızı öneririm. Ancak, maliyetinin yanında , uzun dönemde getirisine bakıldığında, implant tedavisi, diş hekimliği açısından 21. yüzyılın en önemli gelişmelerinden biridir.

13 Temmuz 2016 Çarşamba

Diş Boyu Uzatma

Diş boyu uzatma işlemi, üç temel sebeple gerçekleştirilebilir:

Estetik: Hasta güldüğünde dişlerle beraber dişeti de görünüyorsa ve dişler kare formdaysa, estetik olarak kaygı yaratabilir. Bu durumda uygun diş boyu uzatma cerrahisi ile hem dişeti görünümü azaltılır hem de diş boyları uzatılır. Bu cerrahi, üst çenede ön bölgedeki dişlere uygulanır; hastanın güldüğünde görünen dişleri değerlendirilir ve gereken her diş için bu işlem tek bir cerrahi ile sağlanabilir.

Fonksiyon: Derin çürüklü veya kırık dişlerde bazen çürük/kırık hattı dişeti hizasına denk gelebilir veya altına inebilir, bu durumda dişe dolgu ya da kaplama yapılabilmesi için diş boyu uzatma cerrahisi gerekecektir. Bu cerrahi yapılmaksızın yapılan dolgularda uygun kurutma (izolasyon) sağlanamayabilir; bu durum dolgunun düşmesi ile sonuçlanır. Bu cerrahi yapılmaksızın yapılan kaplamalarda ise tutuculuk azalır ve bu durum kaplamaların tekrar tekrar çıkması, hatta kırılması/yutulması ile sonuçlanabilir.

Dişeti büyümelerinin giderilmesi: Başlangıç periodontal tedavinin ardından tamamen iyileşme sağlanmayan, özellikle sert kıvamlı, fibrotik dişeti büyümelerinde diş boyu uzatma cerrahisine ihtiyaç vardır.
Diş boyu uzatma cerrahisinde dikkat edilecek en önemli husus, periodontal cep derinliğidir. Cep derinliği yeterli ise, sadece dişetine müdahale edilen, gingivektomi/gingivoplasti cerrahisi yeterlidir. Gingivektomi, dişetinin kesilip uzaklaştırılması anlamına gelir. Gingivoplasti ise, dişetindeki düzensizliklerin giderilmesidir. Bu işlemlerde dişetinin kesilmesi için, bisturi (neşter), lazer veya elektrokoterizasyon kullanılabilir. Cep derinliği istenilen diş uzama miktarından az ise, dişi çevreleyen alveol kemiğine de müdahale gerekir. Bu durumda flep cerrahisi uygulanır. Dişeti, istenilen miktarda kesilir, ardından diş ve kemik yüzeyinden sıyrılarak uzaklaştırılır; kemik açığa çıkarılır. İstenilen uzatma miktarı elde edildikten sonra dişeti kenarları birbirine dikilir. Tercih edilen yöntem ne olursa olsun işlem lokal anestezi altında yapılır ve acısızdır. Sonrasında hastaya ağrı kesici ve gargara reçete edilir, gerekli hallerde antibiyotik de verilebilir.

1 Temmuz 2016 Cuma

Dişeti Büyümesi

Dişeti büyümesi, dişetinin hacimsel artışıdır. Farklı sebepleri olabilir ve bu nedenle etkene (sebebe) yönelik tedavisi gereklidir. Dişeti büyümesi genellikle bulgu vermeden seyreder ve özellikle ön bölgede yerleşim gösteren büyümeler, hastayı estetik olarak rahatsız eder. Bazen kanama eşlik edebilir. Hacimsel olarak büyümenin boyutu giderek artabilir ve ısırma/çiğneme güçlüğüne sebep olabilir. 

Özellikle boyutu hızla artan ve tek bir yerde konumlanan büyümelerde zaman kaybetmeden bir diş hekimine başvurmak, tümör olasılığı olabileceğinden büyük önem taşımaktadır.

Dişeti büyümesinin sebepleri:
İltihabi dişeti büyümesi: Bu tarz büyümeler, kendi içinde "akut" ve "kronik" olarak ikiye ayrılır. Akut iltihabi büyümeler, dişeti apselerini ifade eder, çoğunlukla ağrılıdır. Kronik iltihabi büyümeler ise, dişetinin uzun süreli plak ve diş taşına maruziyeti, ağız solunumu, uyumsuz dolgu ve protezler, diş aralarına sıkışan gıdalar veya iki diş arasında görülen çürükler gibi kronik etkenler sonucu oluşabilen dişeti büyümeleridir. Ağrı eşlik etmez. İltihabi büyümelerin ortak özelliği, kanama mevcudiyetidir. Tedavisi, sebebe yönelik olarak, diş taşı ve plak temizliği, kök yüzeyi düzeltme, apse drenajı, çürüklerin doldurulması, uyumsuz dolgu ve protezlerin yenilenmesi vb. şeklinde olacaktır.

İlaca bağlı dişeti büyümesi: Bazı ilaçlar, dişeti büyümesine sebep olabilir. Bunlar, epilepsi (sara) tedavisinde kullanılan "fenitoin" etken maddesine sahip ilaçlar, hipertansiyon tedavisinde kullanılan "nifedipin, amlodipin, verapamil" etken maddeli ilaçlar ve bağışıklık sistemini baskılamak için özellikle böbrek nakli hastalarının kullandığı "siklosporin" etken maddeli ilaçlardır. Bu tarz büyümeler, genellikle sert, soluk renkte büyümeler şeklinde görülür ve ağrısızdır. Az sıklıkla, daha yumuşak kıvamlı, kızarık ve kanamalı şekilde de görülebilir. Ağız hijyeni kötüleştikçe büyümenin şiddeti artar, büyümeler boyut olarak arttıkça da daha düzensiz dişeti yüzeyleri plak birikimini kolaylaştırır. Dolayısıyla bu bir kısır döngüdür. Tedavisinde, hastaya doğru bakım alışkanlıklarını kazandırmakla beraber, hekimine danışılarak ilacın değiştirilmesi değerlendirilmelidir. Bazen tedaviye ek olarak sistemik (ağızdan alınan) antibiyotikler verilebilir. Plak ve diş taşı temizliği, kök yüzeyi düzeltme ve gerekirse dişeti cerrahileri planlanır.

Sistemik faktörlere bağlı dişeti büyümesi: Hormonlara bağlı olarak, hamilelik, ergenlik veya adet dönemlerinde; C vitamini eksikliğinde dişeti büyümesi görülebilir. Bu tarz büyümeler genellikle ağız hijyeni kötüleştikçe şiddetlenir. Akut lösemilerde ve granülomatöz hastalıklarda da dişeti büyümesi izlenebilir.

Neoplastik dişeti büyümesi: İyi huylu veya kötü huylu olabilen tümöral büyümelerdir. Önemli bir nokta, özellikle kötü huylu büyümelerin hızla gelişim göstereceğidir. Bu tarz büyümeler genellikle bulgu vermez, ağrısızdır. Tedavisi için, öncelikle büyümenin karakteri belirlenmeli ve ona göre bir yaklaşım sağlanmalıdır. 

Kalıtsal veya sebebi anlaşılamayan dişeti büyümesi: Ailesel geçiş gösteren "herediter gingival fibromatozis" adı verilen bir hastalık mevcuttur ve dişetlerinin var olan tüm dişler çevresinde sert, soluk renkte, kanamasız büyümeleri olarak izlenirler. Cerrahi olarak tedavi edilirler ancak tekrarlama olasılığı yüksektir. Bazı büyümeler ise idiopatik (sebebi bilinemeyen) şekildedir.

Dişeti büyümelerinin cerrahi tedavisinde yapışık dişeti genişliği önemlidir. Yapışık dişeti genişliği yeterli vakalarda gingivektomi ve gingivoplasti cerrahisi uygulanır. Yapışık dişeti genişliği yetersiz vakalarda ise flep cerrahisi yapılmalıdır. Bu cerrahi işlemlerin ayrıntıları için tıklayınız.

24 Haziran 2016 Cuma

Serbest Dişeti Grefti

Serbest dişeti grefti (SDG), dişeti oluşturmak veya var olan dişeti miktarını artırmak amacıyla uygulanan bir cerrahidir. Basitçe, "dişeti çekilmesi olan diş bölgelerinde, damaktan alınan dişeti dokusu (greft) ile dişeti kazanmak" olarak ifade edilebilir. Bu operasyon, dişin açığa çıkmış kök yüzeyini kapamak için bir seçenek olsa da, esas amacı, yeterli yapışık dişeti elde etmektir.


Yapışık dişeti, yukarıdaki resimde gördüğünüz gibi, konum olarak, serbest dişeti oluğu ile mukogingival birleşim hattı arasındaki alandır. Alveol kemiği ve diş yüzeyine sıkıca bağlanmıştır. Genişliği kişiden kişiye ve ağız içinde bölgeden bölgeye farklılık gösterir. Klinik olarak önemi, bu genişliğin, serbest dişeti kenarının hareketine izin vermeyecek şekilde yeterli olmasıdır. Eğer yapışık dişeti genişliği yetersiz ise, bu durum ileride dişeti çekilmesi ile sonuçlanır.

Cerrahi işlem, lokal anestezi altında yapılır. Sadece dişeti çekilmesinin olduğu bölge ve greft alınacak bölge uyuşturulur. Uyuşukluğun sağlandığından emin olunduktan sonra ilk olarak alıcı bölge (dişeti miktarının artırılacağı/kök yüzeyinin kapatılacağı bölge) hazırlanır. Bunun için mukogingival birleşim hattı hizasından kesi yapılır; istenilen derinlik kazanıldığında, yara dudakları kemik yüzeyindeki zarsı tabaka olan periosta dikilir. 

Ardından ilgili bölgedeki diş köklerinde yüzey düzeltmesi yapılır. Damaktan elde edilecek greftin boyutları belirlenir ve sonrasında damaktan greft alınır. Tüm bu aşamalarda anestezi etkisi var olacağı için hasta herhangi bir şey hissetmeyecektir. 

Elde edilen greftin içindeki doku fazlalıkları -varsa- giderilir ve ardından greft, alıcı bölgeye dikilir. Kanama kontrolü de yapıldıktan sonra alıcı bölgenin yüzeyi "pat" dediğimiz hamurumsu kıvamlı, sonradan sertleşecek olan koruyucu ile kapatılır ve hastaya işlem sonrası dikkat edilmesi gerekenler anlatılarak gerekli ilaçlar reçete edilir. Pat ve dikişler genellikle 7-10 gün sonra alınır. 


SDG, ayrıca, yine yapışık dişeti genişliğini artırmak amacıyla implant çevresinde de uygulanabilir.

 

4 Haziran 2016 Cumartesi

Ağız Kokusu

Ağız kokusu şikayeti günümüzde oldukça yaygındır ve sosyal bir problemdir. Psikolojik sorunları da beraberinde getirebilir. Ağız kokusundan şikayet eden bireyler, kendilerine güvenlerini kaybeder ve bazı sosyal etkinliklerden ve topluluklardan kaçınma yoluna gider. Oysa sebebin belirlenmesi ve buna uygun tedavi ile bu sorundan kolayca kurtulmak mümkündür.
Ağız kokusu şu şekilde sınıflandırılır:
  1. Fizyolojik ağız kokusu: Sabah uyandığımızda sindirim kanalında biriken gazlar veya dil sırtında üreyen bakterilerin sebep olduğu ağız kokusu görülebilir. Beslenme sonrasında, sarımsak, soğan vs. gibi gıdalar tüketildiğinde nefeste koku olabilir. Uzun süreli açlıkta, sigara ve tütün gibi alışkanlıklar sebebiyle yine ağız kokusu oluşabilir. Bu durum geçicidir, tedavi edilmesine gerek yoktur. Dil sırtını fırçalamak, çinko içeren diş macunu ve gargaralar kullanmak, sakız çiğnemek ve zararlı alışkanlıklardan kurtulmak ile çözümü beraberinde gelecektir.
  2. Psikosomatik ağız kokusu: Böyle hastalarda gerçekte ağız kokusu yoktur. Kişi, ağız kokusu "korku"su taşımaktadır ve bu nedenle yakınmaları yapılan ayrıntılı diş tedavileri sonrası da geçmeyecektir. Bu durumda psikiyatri desteği kaçınılmazdır.
  3. Patolojik ağız kokusu: Medikal veya dental bir probleme dayanır. Etken ortadan kaldırılmadığı sürece geçmez.
Patolojik ağız kokusunun sebepleri şunlardır:
  1. Sinüs enfeksiyonları (sinüzit)
  2. Geniz akıntısı
  3. Bademcik enfeksiyonları
  4. Bronş ve akciğer enfeksiyonları
  5. Şeker hastalığı
  6. Böbrek yetmezliği
  7. Karaciğer yetmezliği
  8. Sindirim sistemi hastalıkları
  9. Karsinomlar
  10. Ağız kuruluğu
  11. Adet dönemi
  12. Periodontal hastalıklar
  13. Kötü ağız hijyeni
  14. Hatalı diş tedavileri (Taşkın veya yetersiz dolgular, hatalı veya eksik kanal tedavisi, dişeti uyumu olmayan kaplama ve köprüler, vs.)
  15. Yaygın çürükler

Dişler Neden Yer Değiştirir? Tedavisi Mümkün Mü?

Periodontal hastalığın bir sonucu olarak, dişi olması gereken konumunda tutan dengelerin bozulması ile dişin yer değiştirmesi mümkündür. Bu durum, "patolojik migrasyon" olarak adlandırılır, oldukça yaygındır; periodontal hastalığın erken bir belirtisi olabildiği gibi, ilerleyen dönemlerinde de oluşabilir. Genellikle ön dişlerde görülür ve dişler herhangi bir yöne yer değiştirebilir. Sıklıkla, bu dişlerde mobilite ve rotasyon (dönme) de beraberinde görülür. Bazen, dişin ağız içine doğru sürerek uzaması ve kök yüzeyinin açığa çıkması şeklinde de görülebilir. Bu durum ise "ekstrüzyon" olarak adlandırılır.

Dişlerin normal konumunda idamesi iki temel faktör tarafından dengelenir. Bunlar:
  1. Sağlıklı periodonsiyum
  2. Dişe gelen çiğneme kuvvetleri, yanak ve dudak basınçları
Patolojik migrasyon, dişin periodontal desteğinin zayıflaması, dişe gelen kuvvetin artması veya her ikisinin bir arada olması sonucu oluşur.
Tedavide öncelikle durumun sebebi belirlenmeli ve bunu gidermeye yönelik çalışılmalıdır. Periodontal hastalık varlığında uygun periodontal tedavi yöntemleri sırasıyla uygulanmalı iyileşme takip edilmelidir. Bazen, yer değiştiren diş, periodontal tedavinin ardından eski konumuna dönebilir, ancak bu durum her zaman gerçekleşmez. Sağlıklı bir periodontal durum sağlandıktan sonra, estetik açıdan neler yapılabileceği değerlendirilmeli, hekim ve hasta açıkça görüşlerini bildirerek uygun seçeneğe birlikte karar vermelidir.

3 Haziran 2016 Cuma

Dişler Neden Sallanır? Her Sallanan Diş Çekilir Mi? Tedavisi Mümkün Mü?

Dişlerin sallanması, "mobilite" olarak adlandırılır. Mobilite, diş hekimliğine çok sık rastlanan bir problemdir. Dişlerin normalde de bir mobilitesi vardır, ancak bu çok kısıtlıdır ve fark etmemiz çok düşük olasılıktır. Bu durum "fizyolojik mobilite" olarak tanımlanır ve diş kökünü çevreleyen periodontal ligamentin çiğneme kuvvetlerini alveol kemiğine zarar vermeyecek şekilde iletmesi için bir gerekliliktir.

Erişkin yaşlarda, fizyolojik sınırları aşan mobilite ise, "patolojik mobilite" olarak tanımlanır. Mobilitenin sebepleri şunlardır:
  1. Dişin destek kaybı: Periodontal hastalık sebebi dişi çevreleyen alveol kemiğin yıkımı sebebi ile
  2. Diş sıkma-gıcırdatma
  3. Dişin kök ucunda meydana gelen apseler
  4. Hamielik, adet döneminde veya doğum kontrol hapları kullanımı sonucu hormonal değişimlere bağlı
  5. Periodontal cerrahi tedaviler sonrasında
  6. Çene kemiğinde tümör veya kist varlığı
  7. Diş kökünün rezorpsiyonu (erime/aşınma)

Artan diş mobilitesi her zaman patolojik olarak nitelendirilmez; periodontal dokuların artan fonksiyonel ihtiyaçlara adaptasyonu ile de görülebilir. Bu nedenle "artmış mobilite" ile "patolojik mobilite" ayrımı iyi yapımalıdır ve mobilitenin olası nedenleri dikkatle incelenmelidir. Artmış mobilite, sebep ortadan kaldırıldığında, geri dönüşümlüdür. Patolojik mobilite ise yalnız periodontal tedavi ile geriye döndürülemez.


Bazen, aşırı diş taşı birikimine bağlı olarak periodontal hastalık ilerler ve alveol kemik yıkımı ileri düzeydedir. Ancak, var olan yoğun diş taşı kümesi, dişleri birbirine sabitler ve bu diş taşları temizlendikten sonra dişlerin sallandığı fark edilir. Hastalar bunu genelde diş taşı temizliğinin bir sonucu olarak kabul eder ve "Keşke yaptırmasaydım." diye düşünebilir. Aslında bu durum diş taşlarının bölgedeki uzun süreli varlığına bağlıdır ve onlar giderilmediği sürece kemik kaybı artarak devam edecektir. Bu durumun bir an önce önüne geçilmesi çok önemlidir.
Tek, kısa ve ince köklü dişlerde mobilite daha hızlı gelişir. O yüzden genellikle kişiler bu durumu ön dişlerinde fark eder. Her mobil diş çekilmek durumunda değildir. Mobilitenin sebebine bağlı olarak, etken ortadan kaldırıldığında dişin mobilitesi azalabilir veya ortadan kalkabilir. Ancak, periodontal hastalık sonucu alveol kemik kaybı varlığında, alveol kemik kaybının karakteri büyük önem taşır. Eğer kemiğin geri kazanımı (rejenerasyon) mümkün değilse, dişin mobilitesinin şiddetine bağlı olarak çekimi veya diğer dişlere sabitlenmesi düşünülebilir.
Dişin komşu dişlere sabitlenmesi, mobilite dişi ağız içinde tutmaya uygun şekilde nispeten daha azsa tercih edilir. İki şekilde olabilir; ya komşu dişlere yapışık şekilde kaplama yapılabilir, ya da dişler splintlenebilir. Splint, basitçe, mobil dişin ve ona komşu en az 3-4 dişin iç kısımlarından dolgu malzemesi ile birbirine yapıştırılması, şeklinde tarif edilebilir. Splintin dişetine çok fazla yakın olmaması sağlanarak bu bölümün arayüz fırçaları ile temizliği hastaya öğretilir.



Eğer siz de dişlerinizde mobilite olduğundan şüpheleniyorsanız, kesinlikle ihmal etmeyin, en kısa sürede diş hekiminize başvurun ve gereken şekilde tedavi olun. Çoğu zaman diş mobilitesi kendi kendine geçmez ve muhakkak uygun şekilde tedavisi gereklidir. İhmali ise dişin kaybedilmesi ile sonuçlanabilir. Bu yüzden kesinlikle ciddiye alınması gereken bir konudur.

2 Haziran 2016 Perşembe

Diş Hassasiyeti Nedir? Sebepleri Nelerdir? Nasıl Tedavi Edilir?

Hassasiyet, dişin gözenekli dokusu olan "dentin"in açığa çıkması ile meydana gelir. Dentinde "tübül" adı verilen ve sinir iletimi sağlayan kanallar bulunur. Dentin tübüllerinin açığa çıkması ile, uyaranlar çok daha hızlı şekilde sinirsel iletime sebep olur, dişin içindeki damar ve sinir kanalı "pulpa"ya ulaşan duyu, beyne iletilir ve dişlerde sızlama şeklinde bulgu veren diş hassasiyeti görülür.



Hassasiyet problemi yaşayan kişiler, bazı yiyecek-içecekleri tüketmekte zorlanabilir, özellikle çok sıcak ve çok soğuktan kaçınırlar. Diş fırçalama, diş arası temizliği, ağzı su ile çalkalama gibi günlük yaşamın ve diş bakımının gerekliliklerini yerine getirmek güçleşebilir. Yaşanılan sızlama şeklindeki ağrı, yaşam kalitesini olumsuz etkiler. Bu yüzden hassasiyet, en istenmeyen diş problemlerinin başında gelir.

Hassasiyetin sebepleri:

  1. Dişeti çekilmesi
  2. Dişte çatlak ya da kırık varlığı
  3. Diş minesinde aşınma
  4. Gelişimsel olarak diş minesinin azlığı veya yokluğu
  5. Çürükler
  6. Diş sıkma-gıcırdatma


Diş hassasiyetini önlemek için şunlara dikkat edilmelidir:

  1. Yumuşak kıllı bir diş fırçası kullanın. Böylece, dişeti çekilmesi ve dişlerin aşınmasını önelmiş olursunuz.
  2. Dişlerinizi düzenli fırçalayın ve dişler arası temizliğinizi yapın. Böylece periodontal hastalıkları, bu hastalıklara bağlı görülen dişeti çekilmesini ve bunlara ek olarak çürükleri önlemiş olacaksınız.
  3. Hassasiyete yönelik diş macunları kullanın. Bu ürünler, dentin tübüllerini tıkayarak sinirsel iletimi yavaşlatır veya durdurur.
  4. Asitli yiyecek ve içeceklerin tüketimini mümkün olduğunca azaltın. Bunların tüketilmesinin hemen ardından su için, hemen diş fırçalamaktan kaçının. Böylece diş minesinin asit erozyonuna bağlı aşınmasını en aza indirgeyeceksiniz.
  5. Çatlak, kırık ve çürük dişlerin tedavisini ertelemeden en kısa sürede diş hekiminize yaptırın.
  6. Diş sıkma veya gıcırdatma sorununuz varsa, mutlaka diş hekiminize danışın. Çoğu kişi bu durumu anlamakta zorlanabilir, çünkü genellikle uyku sırasında gerçekleşir. Sabah kalktığınızda şakak ve yanaklarda ağrı, gerginlik ve yorgun uyanmak gibi belirtiler veya bir yakınınızın (eşiniz, anneniz vs.) bilgilendirmesi, size bu konuda yardımcı olabilir. 

Hassasiyet, tedavi edilebilen bir durumdur, ancak biraz sabır isteyen bir süreç gerektirir. Başlangıç olarak, hassasiyete yönelik diş macunları ve istenirse buna ek olarak yine hassasiyete yönelik ağız gargaraları kullanılır. Bu ürünler, düzenli olarak 2-4 hafta kullanılmalıdır. Bu sürenin sonunda  herhangi bir düzelme söz konusu değilse, diş hekiminizin bir veya iki seans uygulayacağı florür jelleri veya dentin tübüllerini tıkayıcı ajanlar rahatlama sağlayacaktır. Ancak, nadir de olsa bazen, hiçbir şekilde hassasiyet sorunu çözülemezse, ilgili dişe kanal tedavisi yapılması da bir yaklaşım olabilir.

Dişeti Çekilmesi Nedir? Sebepleri, Sonuçları Nelerdir? Tedavisi Mümkün Mü?

Diş, temel olarak iki kısımdan oluşur: Kron ve kök. Dişin ağız içinde görünen kısmı, kron olarak adlandırılır. Diş kökü ise normal şartlarda dişeti altındadır ve alveol kemiği ile çevrilidir. Ancak bazı durumlarda, dişin kökü ağız içinde görülür hale gelir ve bu durumun sebeplerinden biri de dişeti çekilmesidir.
Dişeti çekilmesi, dişeti kenarının dişin kök ucuna doğru yer değiştirmesidir. Bazen diş de ağız içine doğru uzama eğilimindedir. Bu durum dişeti çekilmesi ile karıştırılabilir. Dişeti çekilmesi, tamamen dişetinde meydana gelen konum değişikliği ve dişeti miktarı azalması olarak ele alınır.

Dişeti çekilmesinin birden çok sebebi vardır:
  1. Hatalı diş fırçalama: Çok sert bir fırça kullanmak veya aşırı bastırarak diş fırçalamak.
  2. Hatalı diş konumları: Dişlerin anatomik olarak olması gereken yer dışında farklı bir yerde konumlanması sonucu.
  3. Alışkanlıklar: Kürdan ile diş karıştırma, tırnak ile dişeti kenarlarının kurcalanması, piercing gibi dişetinde travmaya sebep olacak alışkanlık ve durumlar.
  4. Mukogingival stres: Dudak ve yanak bağlantılarının dişetine olması gerekenden daha yakın olması sonucu.
  5. Periodontal hastalık: Periodontitiste dişeti çekilmesi görülebilir.
  6. Periodontal tedavi sonrası: Periodontitis hastalarında var olan ödem iyileşirken dişeti büzüleceğinden, iyileşme çekilme ile olabilir.
  7. Gelişimsel anatomik bozukluklar: Büyüme ve gelişim sırasında ortaya çıkan durumlar.
  8. Ortodontik kuvvetler: Tel tedavisi sırasında bazı dişlerde dişeti çekilmesi görülebilir. Tedavi sırasında kullanılan tel, braket, bant gibi malzemeler de çekilmeye sebep olabilir.
  9. Hareketli protez: Halk arasında "takmalı-çıkarmalı diş" olarak bilinen, kişinin kısmi dişsizlik durumlarında taktığı, dişlere metal parçalar ile bağlanan protezlerin bu bağlantı parçaları çekilmeye sebep olabilir.
  10. Yaşlanma
  11. Sigara
  12. Diş sıkma-gıcırdatma
Dişeti çekilmesi sonucunda, özellikle ön dişlerde bu durum söz konusu ise, estetik olmayan bir tablo ortaya çıkacaktır. Dişin kökü açığa çıktığından dişlerde hassasiyet meydana gelebilir. Bu durumda kişi, soğuk-sıcak yiyecekleri tüketirken, diş fırçalarken, abdest alırken vs. dişlerinde sızlama hissedebilir ve bu da yaşam kalitesini etkiler. Ayrıca, dişin çevresindeki destek dokunun bir kısmı kaybedildiğinden dişlerde sallanma da görülebilir. Bu durumda kişi dişini kaybetme kaygısı yaşayabilir.
Dişeti çekilmesini tedavi ederken öncelikle sebebin ne olduğunu belirlemek ve mümkünse bunu ortadan kaldırmak gereklidir. Bunun için kişinin hatalı alışkanlıklarını değiştirmek, sebep yanak-dudak bağlantıları ise bunları cerrahi olarak dişetinden uzaklaştırmak, diş taşı ve plak varlığında bunları temizlemek gibi etkene yönelik tedavi yapılır. Ardından, dişetinin son konumu ele alınarak, eğer tüm şartlar uygunsa, dişeti çekilmelerinin cerrahi olarak tedavisi gerçekleştirilebilir.
Dişeti çekilmelerinin cerrahi tedavisinde, hastanın sağlık durumu, kullandığı ilaçlar, ağız hijyenini yeterli şekilde sağlıyor olması, cerrahi işleme fiziken ve zihnen uygun olması gibi kriterlere dikkat edilir. Bunları sağlayan her hastada da dişeti çekilmesinin tamamen tedavisi mümkün olmayabilir. Bunda da, çekilmenin miktarı ve genişliği önem kazanır.
Tüm koşullar uygunsa, dişeti çekilmesi, basitçe, damaktan parça alarak (serbest dişeti grefti veya bağ doku grefti) bunun çekilme olan bölgeye dikilmesi ile tedavi edilebilir. Ayrıca, çekilme olan bölgenin çevresinde yeterli doku varsa, bu doku çekilmeyi kapatacak şekilde kaydırılarak da tedavi mümkündür. Tüm bu işlemler, lokal anestezi altında kolaylıkla gerçekleştirilebilen cerrahi işlemlerdir ve sonrasında ağzınızda dikişler olacaktır. Hekiminizin önerileri doğrultusunda dikişler 7-10 gün içinde alınacaktır

Dental Plak ve Diş Taşı Nedir? Nasıl Giderilir?

Plak, yiyecek artıkları, mikroorganizmalar ve tükürük içeriğinden oluşan, dişe sıkıca tutunan organize yapıdır. Mikroorganizmalar, diş yüzeyindeki yiyecek artıklarına koloniler şeklinde tutunur ve bu kolonizasyon süreci 24 saati bulur. Dolayısıyla etkili fırçalama ve dişler arası yüzeylerin temizliği ile plağın oluşmadan giderilmesi mümkündür.
 
 
 
Diş taşı ise, diş yüzeylerinde biriken plağın kalsifiye olması ile oluşur. Kalsifiye olmak tabirinin yerine, tam karşılığı bunlar olmamakla birlikte, sertleşme veya kireçleşme sözcükleri kullanılabilir. Diş taşı halk arasında "tartar" olarak da bilinir.
 
 
 
Hem plak hem de diş taşı, içeriğinde mikroorganizma barındırdığından, diş yüzeyinde, dişeti çevresinde varlıkları periodontal hastalık gelişiminde esas rolü oynar. Bu yüzden plak ve diş taşı temizliği periodontal tedavinin ana basamaklarından birini oluşturur. Ancak kişinin bir kere bu tedaviyi yaptırdıktan sonra hayatı boyunca bir daha buna ihtiyaç duymayacağı düşünülemez.
 
İnsan, doğası gereği gün içinde birçok kez yiyecek-içecek tüketir ve özellikle karbonhidratlı gıdalar, diş yüzeyine yapışma eğilimindedir. Kişi bir günde 1-1,5 lt. tükürük üretir ve bu da insan vücudu için bir gerekliliktir. Ayrıca, ağız içinde doğal olarak çok çeşitli mikroorganizmalar mevcuttur ve bunların varlığı normal şartlarda kişinin sağlığını bozmaz. Ancak, yetersiz ağız hijyeni ile birleştiğinde, bu faktörler diş ve dişeti sağlığı için olumsuz sonuçlar doğurur. Üstelik kişinin ihmali sonucu, görülebilecek olumsuz tablolar giderek ağırlaşabilir. Dolayısıyla belirli aralıklarla profesyonel plak ve diş taşı temizliğinin gerçekleştirilmesi bir gerekliliktir.
 
Plak ve diş taşı temizliğinden bahsetmeden önce, bu oluşumların konumuna da değinmek gerekir; plak veya diş taşı dişetinin üstünde yer aldığında "supragingival", dişetinin altında (kök yüzeyi ile dişeti arasında) yer aldığında ise "subgingival" olarak ifade edilir.
 
 
Plak giderilmesinde, dönerek çalışan lastik veya fırçalar ile birlikte "pat" denilen, ince tanecikli aşındırıcılar içeren macun kıvamında karışımlar kullanılır. Bu esnada az miktarda dişeti altına da inilecek şekilde çalışılarak hem supragingival hem subgingival plak temizlenir. Bu işleme "cila" veya "polisaj" denmektedir. Avantajlarından biri de diş yüzeyindeki lekelerin de gideriliyor olmasıdır.
 
 
Diş taşı temizliğinde ise, ultrasonik ya da sonik olarak tabir edilen, basitçe su ile çalışan ve titreşim yapan cihazlar, el aletleri veya her iki yöntem birlikte kullanılabilir. Supragingival diş taşı temizliği, diş taşı ağız içinde görülebildiği için, her zaman olmasa da, subgingival diş taşı temizliğine göre çok daha basit ve hızlı olarak düşünülebilir. Subgingival diş taşları, yapıları gereği daha sert ve dişe daha sıkı tutunmuş yapıdadır, ayrıca görülmeleri daha zordur. Bu yüzden daha uzun süre harcamak ve hastanın hassasiyetine göre işlem sırasında lokal anestezi uygulamak gerekebilir.
 
 

 

Nedir? Kavramlar: Periodonsiyum, Periodontoloji, Periodontal Hastalık ve Tedavi.

Periodonsiyum: Dişleri fonksiyonda tutmak için gerekli desteği sağlayan yapılar bütünüdür. Dişeti, periodontal ligament, sement ve alveol kemiğinden oluşur. Dişeti, ağız içinde görülen ve dişleri çepeçevre saran yumuşak dokudur.  Periodontal ligament, diş kökünü etrafındaki kemiğe bağlayan ve çiğneme kuvvetlerini kemiğe ileten çok önemli bir yapıdır. Sement, diş kökünün en dış tabakasını oluşturur. Alveol kemiği ise dişi tamamen çevreleyen kemiktir ve çene kemiği ile bağlantılıdır.

Periodontoloji: Periodonsiyumun anatomi, fizyoloji ve histolojisini inceleyen, bu dokularda meydana gelen hastalıkları araştıran, bu hastalıkların tedavisini ve tedavi sonucu elde edilen sağlığın devamlılığını sağlayan bilim dalıdır.
Periodontal Hastalıklar: Periodontal dokuları etkileyen inflamatuvar hastalıklardır. Erişkinlerde diş kayıplarının %70’inden periodontal hastalıklar sorumludur. Periodontal hastalıklar, günümüzde dünya üzerinde en yaygın sağlık sorunlarından biri olup genel vücut sağlığına olan etkileri ile büyük önem taşımaktadır.
Sağlıklı dişeti, soluk pembe renkte, portakal kabuğuna benzer yüzey yapısına sahiptir, düzenli bir şekilde dişi takip eder ve dişi sıkıca sarar.
Gingivitis, diş yüzeyinde biriken mikrobiyal plağa karşı, vücudun ilk savunma mekanizması olan inflamatuvar cevabı vermesi ile oluşan dişeti hastalığıdır. En erken bulgularından biri, dişeti kanamasıdır. Kanama, fırçalama veya yemek yeme sırasında (bir uyaran bağlı olarak) olabildiği gibi kendiliğinden (spontan) olarak da görülebilir. Dişeti, kırmızı veya mavimsi kırmızı bir renk alır, normal sıkı kıvamında değişiklik ve yüzey pürtüklülüğünde kayıp izlenir. Dişetinde ödem (şişlik) görülebilir. Periodontal tedavi ile kısa sürede iyileşir.
Periodontitis, özgün mikroorganizmalar tarafından oluşturulan, periodontal ligament ve alveolar kemiğin ilerleyici yıkımı ile sonuçlanan inflamatuvar hastalıktır. Dişeti çekilmesi veya büyümesi, dişeti  kanaması, dişlerde sallanma, yer değiştirme veya uzama görülebilir. Tedavisi mümkündür, ancak kaybedilen dokular her zaman geri kazanılamayabilir.

Periodontal muayenede, yalnızca gözle ve el aletleri ile yapılan muayene doğru sonuç vermez. Elde edilen klinik bulgular muhakkak röntgenler ile desteklenmelidir. Çünkü periodonsiyumun dört bileşeninden üçü dişeti altındadır ve gözle görülmesi mümkün değildir.
Periodontal Tedavi: Kişiye özgü ağız hijyeni uygulamalarının öğretilmesi ve hastanın bu konuda motive edilmesi ile başlayan, dişin yüzeyindeki plağın giderilmesi, diş taşı temizliği ve kök yüzeyi düzeltme ile devam eden, gerekli hallerde cerrahi işlemleri kapsayan bir süreçtir. Ayrıca hastanın aktif tedavisi bittikten sonra, uygun aralıklarla takibi de periodontal tedavi süreci içinde yer almaktadır.